13 Aralık 2017 Çarşamba

Seçim Zamanı! Hikâye mi Yoksa Roman mı?


Merhaba,
Hikâye ve roman arasındaki gelgitlere sıkıcı bir dil kullanmadan değinmeye çalışıyorum. Genel anlamda roman ya da hikâye yazarı veya okuyucusu olmak arasındaki farkları ya da gereklilikleri yazmaya çalıştım. Yaklaşık iki ay öncesinde vardığım bir fikri sizlerle paylaşacağım. Elbette, edebiyatseverler için hikâye ve roman üzerine konuşmak bir zevktir. Ama bütün okuyucu kitlelerini hesaba katarak bir yazı hazırladım. İster yazar olun ister okuyucu. Her durumda bir seçim yapma ihtiyacı duyacaksınız. En azından öncelik verme konusunda bir seçim yapmanız gerekecek.
Hikaye ve Roman
Hikâye ve Roman

Hikâye ile Kaynaşmada  Vardığım Nokta
Yıllardır kendimi şiir yazmak için kurulmuş bir duygu dünyasına ve mantık düzenine sahip görürüm. Şiir benim için her zaman birinci sırada yer almıştır. Hatta bir şiir bloğu açarak yayınlanmış ve yeni yazılmış şiirlerimi orada paylaştım. Aklımda bir de roman fikri vardı. Onu da yazmadım. Yazmak istemedim. Erteledim. Hikâye konusunda ise hep kararsızdım. Aslında nazımı tercih etsem de söz konusu nesir ise o roman olmalıydı. Mükemmeliyetçi kişiliğimin ekmeğini hiçbir zaman yemedim. Hatta bu yüzden inzivai takıldım. Ya hep ya hiç anlayışına göre ya roman ya şiir… ikisinin arasını düşünemiyordum. Oysa hikâye… Hikâyede ne çok şey vardı bir yazara katacak. Yıllarca bölüm ve eğitim gereği hikâye okusam da tercihimi hiç hikâyeden yana kullanmadım.
Yakın zamanda hikâye yazmaya başladım. Bana farklı ve zengin bir dünya açtı. Romana giden yolda mükemmeliyetçi kişilikler(bunu bir eksi olarak görüyorum, övünme değil) elbette öyküden geçmeliydi. Hatta romana geçmek zorunda bile değildi. Ama kelime kelime düşünen her satırı günlerce gecelerce tekrarlayarak ahengi bulup bulamadığı konusunda bir sonuca varmak isteyen biri romana birden bire dalamazdı.
Öykü Demek…
 Öykü demek romana giden yolda bir kilometre taşını keşfetmek demekti. Her öyküde yeni bir dünyaya açılıyorsunuz ve o dünyayı zihninizde, duygu dünyanızda, iç evreninizde içselleştirip sağlam bir yapı taşı oluşturmuş sayılıyorsunuz. Böylece roman yazmak için bir artınız daha oluyor.
Roman yazmak için bir artınız daha oluyor dedik ama hikâye başlı başına bir türdür ve romana geçiş aracı olarak düşünülmemelidir. Fakat roman yazma konusunda faydalı olacağını herkes bilir.
Hikâye, sadece yazarlar için değil iç dünyasına ayna tutmak isteyen herkes için kolay bir kaçamaktır. Sevinçlerinizi, hüzünlerinizi, anılarınızı öykü yapın, yazın atın bir yere. Boşlukta yer alsınlar. Hem böylece kalbinizdeki ağırlıklar da gitmiş olur.
Türk Edebiyatında Öykü
Edebiyatımızda öykü türü sonradan giren bir tür değildir aslında. Ama bugünkü bildiğimiz manada ve teknik anlamda öykü türüyle Tanzimat Dönemi’nde tanışıyoruz. İlk öyküler yazılmaya başlanıyor. Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’ı, Kıssadan Hisse’si öykü türüne geçiş yapıyoruz. Olay hikâyesi türünde Ömer Seyfettin, durum hikâyesi türünde ise Sait Faik Abasıyanık ön plana çıkıyor. Aynı zamanda Türk Edebiyatına ve öykü büyük katkı sağlıyorlar.
Zihnimizi biraz daha kurcalayacak olursak mesnevinin de bir öykü türü olduğunu hatırlayacağız. Divan Edebiyatında mesnevi bir hikâye anlatım türüydü. Ama görüntüde şiir yani nazım olarak biliniyordu. Sonra Dede Korkut Hikâyeleri, Halk Hikâyeleri ile bu türün eski bir metin türü olduğunu hatırlıyoruz.
Siz de öykü okumaya bir yerden başlamak istiyorsanız Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Çağlayanlar isimli eseri, Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri eserleri başlangıç olabilir. Eskilerden günümüze bir seri tutturup öykünün gelişen serüvenine tanık olabilirsiniz. Bu bilgileri vermeye kendimi mecbur hissettim. İstediğim tam olarak sohbet tarzı bir yazıydı. Bu kısım haricinde bunu başarabildiğimi düşünüyorum.
Öykü Zaman Kaybı Değildir
Hiç öykü okumayan edebiyatsever olabilir mi? Ya da öykü sevmeyen bir okuyucu? Cevabım evet ve hayır. Henüz keşfedemeyen edebiyat meraklıları öyküyle geç tanışabiliyor. Ama er ya da geç bu aydınlanma gerçekleşmelidir. Çünkü roman bir seyahatse öykü en yakın arkadaşınızla çay eşliğinde yaptığınız muhabbettir. O seyahatteki dinlenme arasıdır. Hayatta bütün eylemler, yaşananlar unutulabilir ama bıraktığı tat ya da duygu her zaman hatırda kalır. İşte o hatırda kalanları anlatma yolu da hatırda kalanların sembolü de hikâyedir. Benim lisanım öyküyü şimdilik böyle tanımlıyor. Öykünün o ince ve hassas dünyasına girince gerçek sanatın burada hüküm sürdüğünü fark ediyorsunuz. Özellikle birden çok hikâyesi yani fikri olanlar için öykü vazgeçilmez bir nimettir. Tabi yazarlık anlamında. Okuyucu olarak da bir akşamüstü, bir iş çıkışı ya da bir pazar günü hele bu kış günlerinde sıcak kahveniz veya çayınız eşliğinde anlık huzur ve tatlı duygular hissedebilirsiniz.
Bugünlük böyle, sevgiyle kalın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder