Merhaba,
Hikâye ve roman arasındaki gelgitlere sıkıcı bir dil
kullanmadan değinmeye çalışıyorum. Genel anlamda roman ya da hikâye yazarı veya
okuyucusu olmak arasındaki farkları ya da gereklilikleri yazmaya çalıştım.
Yaklaşık iki ay öncesinde vardığım bir fikri sizlerle paylaşacağım. Elbette,
edebiyatseverler için hikâye ve roman üzerine konuşmak bir zevktir. Ama bütün
okuyucu kitlelerini hesaba katarak bir yazı hazırladım. İster yazar olun ister
okuyucu. Her durumda bir seçim yapma ihtiyacı duyacaksınız. En azından öncelik
verme konusunda bir seçim yapmanız gerekecek.
Hikâye ve Roman |
Hikâye
ile Kaynaşmada Vardığım Nokta
Yıllardır kendimi şiir yazmak için kurulmuş bir duygu
dünyasına ve mantık düzenine sahip görürüm. Şiir benim için her zaman birinci
sırada yer almıştır. Hatta bir şiir bloğu açarak yayınlanmış ve yeni yazılmış
şiirlerimi orada paylaştım. Aklımda bir de roman fikri vardı. Onu da yazmadım.
Yazmak istemedim. Erteledim. Hikâye konusunda ise hep kararsızdım. Aslında
nazımı tercih etsem de söz konusu nesir ise o roman olmalıydı. Mükemmeliyetçi
kişiliğimin ekmeğini hiçbir zaman yemedim. Hatta bu yüzden inzivai takıldım. Ya
hep ya hiç anlayışına göre ya roman ya şiir… ikisinin arasını düşünemiyordum.
Oysa hikâye… Hikâyede ne çok şey vardı bir yazara katacak. Yıllarca bölüm ve
eğitim gereği hikâye okusam da tercihimi hiç hikâyeden yana kullanmadım.
Yakın zamanda hikâye yazmaya başladım. Bana farklı ve
zengin bir dünya açtı. Romana giden yolda mükemmeliyetçi kişilikler(bunu bir
eksi olarak görüyorum, övünme değil) elbette öyküden geçmeliydi. Hatta romana
geçmek zorunda bile değildi. Ama kelime kelime düşünen her satırı günlerce
gecelerce tekrarlayarak ahengi bulup bulamadığı konusunda bir sonuca varmak
isteyen biri romana birden bire dalamazdı.
Öykü
Demek…
Öykü demek romana
giden yolda bir kilometre taşını keşfetmek demekti. Her öyküde yeni bir dünyaya
açılıyorsunuz ve o dünyayı zihninizde, duygu dünyanızda, iç evreninizde
içselleştirip sağlam bir yapı taşı oluşturmuş sayılıyorsunuz. Böylece roman
yazmak için bir artınız daha oluyor.
Roman yazmak için bir artınız daha oluyor dedik ama
hikâye başlı başına bir türdür ve romana geçiş aracı olarak düşünülmemelidir.
Fakat roman yazma konusunda faydalı olacağını herkes bilir.
Hikâye, sadece yazarlar için değil iç dünyasına ayna
tutmak isteyen herkes için kolay bir kaçamaktır. Sevinçlerinizi, hüzünlerinizi,
anılarınızı öykü yapın, yazın atın bir yere. Boşlukta yer alsınlar. Hem böylece
kalbinizdeki ağırlıklar da gitmiş olur.
Edebiyatımızda öykü türü sonradan giren bir tür değildir
aslında. Ama bugünkü bildiğimiz manada ve teknik anlamda öykü türüyle Tanzimat
Dönemi’nde tanışıyoruz. İlk öyküler yazılmaya başlanıyor. Ahmet Mithat
Efendi’nin Letaif-i Rivayat’ı, Kıssadan Hisse’si öykü türüne geçiş yapıyoruz. Olay
hikâyesi türünde Ömer Seyfettin, durum hikâyesi türünde ise Sait Faik
Abasıyanık ön plana çıkıyor. Aynı zamanda Türk Edebiyatına ve öykü büyük katkı
sağlıyorlar.
Zihnimizi biraz daha kurcalayacak olursak mesnevinin de
bir öykü türü olduğunu hatırlayacağız. Divan Edebiyatında mesnevi bir hikâye
anlatım türüydü. Ama görüntüde şiir yani nazım olarak biliniyordu. Sonra Dede
Korkut Hikâyeleri, Halk Hikâyeleri ile bu türün eski bir metin türü olduğunu
hatırlıyoruz.
Siz de öykü okumaya bir yerden başlamak istiyorsanız
Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Çağlayanlar isimli eseri, Refik Halit Karay’ın
Memleket Hikâyeleri eserleri başlangıç olabilir. Eskilerden günümüze bir seri
tutturup öykünün gelişen serüvenine tanık olabilirsiniz. Bu bilgileri vermeye
kendimi mecbur hissettim. İstediğim tam olarak sohbet tarzı bir yazıydı. Bu
kısım haricinde bunu başarabildiğimi düşünüyorum.
Öykü
Zaman Kaybı Değildir
Hiç öykü okumayan edebiyatsever olabilir mi? Ya da öykü
sevmeyen bir okuyucu? Cevabım evet ve hayır. Henüz keşfedemeyen edebiyat
meraklıları öyküyle geç tanışabiliyor. Ama er ya da geç bu aydınlanma
gerçekleşmelidir. Çünkü roman bir seyahatse öykü en yakın arkadaşınızla çay
eşliğinde yaptığınız muhabbettir. O seyahatteki dinlenme arasıdır. Hayatta
bütün eylemler, yaşananlar unutulabilir ama bıraktığı tat ya da duygu her zaman
hatırda kalır. İşte o hatırda kalanları anlatma yolu da hatırda kalanların
sembolü de hikâyedir. Benim lisanım öyküyü şimdilik böyle tanımlıyor. Öykünün o
ince ve hassas dünyasına girince gerçek sanatın burada hüküm sürdüğünü fark
ediyorsunuz. Özellikle birden çok hikâyesi yani fikri olanlar için öykü
vazgeçilmez bir nimettir. Tabi yazarlık anlamında. Okuyucu olarak da bir
akşamüstü, bir iş çıkışı ya da bir pazar günü hele bu kış günlerinde sıcak
kahveniz veya çayınız eşliğinde anlık huzur ve tatlı duygular
hissedebilirsiniz.
Bugünlük böyle, sevgiyle kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder